Uzak düşlerin pençesinden yaratılır kasvet
Gecesine çarptığında kapılar.
Huzur derim avuçlarken yüzünü
Eflatunumsu bir ölüme benzetirim yokluğunu.
Huşu içinde sigaramdan nefeslenirken bir köpek yaklaştı yanıma, akşam kızıllığı misali yar kokusunun hayalinden sıyrıldım ve yüzümde yayılan bir gülümsemeyle selamladım onu.
Köpüş diye seslendim içimden, beni duyduğuna emindim. Kuyruğunu salladı. Çığlık atarak zıpladı aniden. Sabahın eşsiz serinliğiyle beraberimde taşıdığım mutlu rüyam köpeğe atılan taşla sona ermişti. ”İnsan” diyorum; sıcak yatağından kalkmış, özenle hazırlanmış işe giden bir insan, böylesi güzel bir varlığa neden taş atar ki? Oysa köpüş mutluydu, dili dışarıda, neşeyle yürüyordu. Köpüş kaçtı gitti beraberindekilerle.
O an hayranlıkla baktım vücuduma. Bütün çirkinliklerden uzak, kaygısız bir OLUŞ içindeydim şimdi. İnsan bana doğru dönmüş lisanını bilmediğim bir dilde sesler çıkartmaya devam ediyordu. Yere eğildi bir taş daha aldı. Fırlattı ve nefret dolu çirkin sesiyle yeniden bağırdı. Yaklaştım insana, tereddütsüz atladım üzerine. Dişlerimi boğazına geçirdiğimde özenle giyindiği, onu insan yapan kıyafetleri kirlendi. Boynundaki parfümün kokusu midemi bulandırdı. Zayıf hareketlerle beni iteklemeye çalıştı ama nafile, başaramadı. Ağzımdaki et ve pıhtıları tükürdüğümde son anlarını yaşamaktaydı insan. Uzaklardan köpek havlamaları geliyordu. ”Sakin olun.” dedim.
Dağılır berrak renkler
Aşağı olur zayıflar.
Yok etmek ister
Saplı kalmış her değer!
Birkaç adım geri çekildim. Bedenime baktım yeniden bir de durağa doğru gelmekte olan insana. İnsan yaklaştı. ”Az önce saldırdım sana taş attığın köpekler için. Boğazını dişledim. İki kere dişledim hem de. Huzur içinde yazmakta olduğum şiiri böldüğün ve en çok da attığın taş için parçaladım seni.” dedim. İnsan anlamsız bir ifadeyle yüzüme baktı. Çene kasları gerildi ve garip bir lisanla saldırdı bana. Önce kelimeler geldi, ardından yumruklar. Çok da tanıdık gelmeyen bir mücadele başlamıştı aramızda. Belgesellerde izlemiştim bu sahneyi. Oradaki savunmasız hayvan gibi zavallıydım ben de nihayetinde. Bilirdim bilmesine ne boktan bir hayatın içinde olduğumu lakin bunu yaşamak başka türlü bir acizlikti. İnsan güçlüydü. Hazırlıklıydı da. Oysa ben? Ben münakaşa bekliyordum bir parça. Tartışmadı bile insan. Durakta bekleşenlerin oluşturduğu halkanın tam ortasında üst üste darbeler alıyordum. İnsan denilen soysuz şeyi tanıyamamıştım ben. Bataklıktı burası, sığ bir bataklıktı bu dünya. Direnmekten vazgeçtim. İncecik, küçücük bir şey kalmıştı gerçeklikle aramda ki kopmak üzereydi o da. Beton o kadar sertti ki açılsaydı biraz da alıp kurtarsa beni dedim. Çaresizce dayak yerken küfredemeyecek kadar bir başıma olduğumu anladım. Yalın bir yalnızlıktı ben gibilerinki. Tuhaf bir tecridin hüküm sürdüğü döngünün, döndürüp döndürüp de bir türlü bırakmadığı saçma sapan bir nesneydik biz. Kalabalık tarafla biz arasında gizli bir sözleşme vardı. Bunca darbeden sonra, yüzüm gözüm şişken, vücudumun her yanı ağrı ve acının içindeyken şiirimi düşündüm.
Bitmelisin ey insan!
Ey bekleşen değerlerin kölesi!
Kapılar kapanır.
Kasvet çöker.
Yoruldu insan. Yerden kalkmaya yeltendim. Dizlerimin üzerinde güçsüz kollarımdan destek alarak deniyordum. İnsan nefes nefeseydi. Eğildi kulağıma doğru bağırıyordu. Yeter mi demek istiyordu sanırım. İnsan için çok ani olmasına rağmen saatler sürmüşçesine hissettiğim bir anda boynundan yakaladım insanı. Kalan tüm gücümle bastırdım dişlerimi. Tıpkı öfkeli köpüşler gibi hırlıyordum şimdi. Dilimin altındaki boyundan kanın hızla akışını hissediyordum. İkimizin de kalbi olağanca gücüyle çırpınıyordu. Bıraktım insanı. Tükürdüm ondan kalanları. İnsan yerde debeleniyordu. Keşke ile biten bir cümle kurdum. Köpüşlere baktım. Korkmayın dedim, kaçmayın artık.
Uzak düşlerin pençesinden yaratıldı kasvet.
Kapılar çarptı.
Geride kaldı huzur ve renkler.
Yalnızdır derin olan keder.
13.12.2016 tarihinde Yeni Papirüs’te yayımlandı.
İnsan olgusu tuhaf bir varlık. Şiddet eğilimli ve doğanın en kötüsü..
BeğenLiked by 1 kişi
ne yazık ki çoğunlukla öyle
BeğenLiked by 1 kişi